
Ramazan, müslümanlar için manevi bir yenilenme, yardımlaşma ve hoşgörü ayıdır. Bu dönemde iftar sofraları, bir araya gelip dua etmek, yemek paylaşmak, birlik ve beraberliği simgeleyen kutsal anlar olmalıdır. Ancak, son yıllarda bazı iftar organizasyonlarında, bu değerlerin yerine geleneksel anlayıştan sapmalar gözlemleniyor. Özellikle lüks oteller ve büyük organizasyonlar tarafından düzenlenen iftar sofralarında, ayrımcılığın kendini gösterdiği bir ortamın oluşması, toplumda büyük tepkilere yol açıyor.
Davetler genellikle “davetiye ile katılım” şeklinde düzenleniyor ve bu davetiyeler çoğu zaman belirli bir statüye hitap ediyor. İçeriye girenler arasında sadece zenginlerin veya sosyal açıdan belirli bir seviyedeki kişilerin yer alması, yoksul ve ihtiyaç sahiplerinin dışlanmasına neden oluyor. Bu ayrımcılık, özellikle bir dini organizasyonun hoşgörü ve paylaşma temalarına aykırı düşüyor.
Ramazan ayında, Allah’ın insanlara sunduğu nimetleri paylaşmanın önemi vurgulanırken, düzenlenen iftar sofralarında, yalnızca belirli bir sınıfın katılımı sağlanıyor. Birçok kişi, fakirlerin veya maddi durumu iyi olmayanların iftara katılmalarına engel olan bu durumu eleştiriyor. Üstelik bazı organizasyonlar, sadece sosyal medyada “güzel” gözükmek için bu tür davetleri yapıp, içerideki gerçek durumu göz ardı ediyor.
GÖSTERİŞ VE AYRIMCILIK: RAMAZAN’A AYKIRI BİR DURUM
Daha da üzücü olan, bazı organizasyonların iftar sofralarında dini değerleri kendi çıkarlarına alet etmesidir. Kur’an okunurken, dışarıdan gelen misafirlere yer ayrılmıyor, sadece “gösteriş” için dini ritüeller yerine getiriliyor. Bu tür bir yaklaşım, inancın özünden uzaklaşıyor ve Ramazan’ın ruhunu zedeliyor. Iftar sofralarındaki bu ayrımcılık, insanların birbirleriyle kaynaşmasını, yardımlaşmasını ve eşit bir şekilde bir araya gelmesini engelliyor.
İftar, sadece yemek yemek değil, aynı zamanda ruhsal olarak birbirini desteklemek, yardımlaşmak ve birlikte vakit geçirmek için bir fırsat olmalıdır. Ne yazık ki bazı iftar organizasyonlarında, zenginler ve fakirler arasındaki bu ayrım net bir şekilde gözlemlenebiliyor. Bu durum, sadece maddi durumla ilgili değil, aynı zamanda bir insanın değerinin sadece sosyal statüsüne indirgenmesinin bir örneğidir. Hoşgörü, paylaşma ve birliktelik Ramazan’ın temel değerlerindendir; ancak bu organizasyonlar bu değerleri çarpıtıyor ve Ramazan’ın anlamına tamamen ters düşen bir tutum sergiliyor.
GERÇEK RAMAZAN RUHU: HERKESİN SOFRADA YERİ OLMALI
İftar sofralarındaki bu ayrımcılıkla mücadele etmek için toplumun her kesimi, gerçek anlamda hoşgörü, paylaşma ve adalet gibi değerlere sahip çıkmalıdır. Gerçek Ramazan ruhu, zengin ve fakir ayrımı yapmadan herkesin bir sofraya oturabilmesini ve bu değerleri yaşayabilmesini sağlamaktır. Tüm müslümanlar, sadece birbirlerine değil, ihtiyaç sahibi olanlara da el uzatmalı, sofralarına davet etmeli ve Ramazan’ın manevi gücünden herkesin eşit şekilde faydalanmasını sağlamalıdır.
Yapılacak olan organizasyonlarda, insanların sosyal statülerine bakılmaksızın, sadece birlikte dua etmek, yemek yemek ve paylaşmak ön planda olmalıdır. Ramazan ayı, hoşgörünün, sevginin ve adaletin merkezi olmalıdır; fakat bunu yapabilmek için sadece söylemde değil, uygulamada da bu değerlere sadık kalmak gereklidir.
KAPIYA GELENİ GERİ ÇEVİRMEK: RAMAZAN’IN HOŞGÖRÜSÜNE AYKIRI BİR DURUM
Ramazan ayında kapılarına gelen misafirleri geri göndermek, hoşgörüsüzlüğün ve ayrımcılığın en net örneklerinden biridir. İftar sofraları, paylaşmak, kaynaşmak ve birlikte dua etmek için düzenlenmelidir, ancak bazı organizasyonlar, yalnızca davetiye sahibi olanlara yer açarak bu anlayışı göz ardı etmektedir. Böyle bir yaklaşım, Ramazan’ın asıl anlamına, yani herkesi kucaklamaya, adalet ve eşitlik anlayışına tamamen ters düşmektedir.
KAPIYA GELENİ GERİ GÖNDERMEK, RAMAZAN’IN HOŞGÖRÜSÜYLE TAM ANLAMIYLA ÇELİŞİR. Dini bir organizasyonda, misafirperverlik ve hoşgörü ön planda olmalıdır. İnsanlar, maddi durumlarına bakılmaksızın bir sofrada bir araya gelmeli ve birlikte olmanın değerini yaşamalıdır. Bu tür uygulamalar, sadece bir sosyal adaletsizlik değil, aynı zamanda manevi değerlerin de hiçe sayılması anlamına gelir.
SELDA ŞENTÜRK – İSTANBUL